BEYT UL-HİKME / Makale
[ Ana Sayfa | Makale ]

YABAN NASIL SILA OLDU:

Göçe Kronolojik Bir Bakış

Recep KARAGÖZ
e-posta: rkaragoz@gmx.de


Önce yanlış bir kanıyı tashih edelim. Türkiye'den Almanya'ya yapılan göç, Almanların talebi ile değil Türkiye'nin arzusu ile gerçekleşmiştir. 30 Ekim 1961 tarihinde Alman ve Türk makamları tarafından imzalanan anlaşmanın üzerinden 30 yıl geçtikten sonra araştırmacılara açılmıştır. Anlaşmalar üzerinde yapılan araştırmalar bu gerçeği ortaya çıkarmış bulunmaktadır.

Türkiye, Almanya Dışişleri Bakanlığına 13 Aralık 1960 yılında işgücü transferine ilişkin arzusunu iletmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Bonn Büyükelçiliği Elçilik Müşaviri tarafından iletilen söz konusu talepte, isteğin geri çevrilmesi halinde bunun NATO üyeleri arasında tarafgirlik olarak değerlendirileceği, Alman yetkililere bildirilmiştir. Bilindiği gibi Türkiye 30 Ekim 1959 tarihinde Amerikan füzelerinin Türkiye topraklarına yerleştirilmesine onay vermiştir. Diğer yandan Türkiye, NATO ülkeleri arasında en stratejik bölgede bulunmakta idi.

Almanya'nın 1955 yılında İtalya'dan, 1960 yılında İspanya ve Yunanistan'dan anlaşmalar çerçevesinde işgücü transferi yapmış olması Türkiye'nin NATO ülkeleri arasında tarafgirlik tezini güçlendirmiştir. Yine Alman hükümetinin Türkiye'den işgücü transferine ilişkin istekli olmadığı da 30 yıl sonra açılan arşivlerden anlaşılmaktadır.

Burada akıllara şöyle bir soru gelmektedir: Türkiye'nin bu isteğinin arka planında hangi gerekçe yatmaktadır? Soruya cevap olarak birden fazla faktör sıralamak mümkün, ancak, şu iki saikin çok daha fazla etkili olduğu kanaatı taşımaktayız: birincisi, 27 Mayıs 1960 darbesini yapan askerlerin bu yolla batılılaşmayı hızlandırmak ve buna paralel olarak da Kemalizm'i güçlendirmektir. İşgücü anlaşması başlarda iki yıl gibi kısa vadeli olarak planlanmıştır. İkincisi de, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik darboğazı dışarıdan gelecek dövizle açmaktır. Bu iki faktörün dominant olduğu, aradan geçen 40 yıl sonra hakim görüş durumundadır.

Hasılı, 30 Ekim 1961 günü Türkiye ile Almanya arasında “İşgücü Anlaşması”na resmiyet kazandıran tarihi imza atılır. Bundan böyle hem İstanbul'daki Alman İrtibat Bürosu aracılığıyla gelenler, hem de bireysel olarak kendileri işyeri buldukları takdirde, Almanya'da çalışma ve oturma hakkına sahip olurlar. Türkiye'den söz konusu anlaşma çerçevesinde gelenlerin sayısı 1961 yılında 7000 kişiyi bulur.

Türkiye'den Almanya'ya işgücü çerçevesinde gelenler arasında iki farklı unsur dikkat çekmektedir. Bunlardan birincisi erkeklerin büyük çoğunlukla eğitim olanaklarından yoksun bırakılmış taşra kökenli, kadınların ise tam tersi kentli olmasıdır. Türkiyeli göçmenlere dair yapılacak değerlendirmelerde bu ilk bakışta önemsiz bir ayrıntı gibi duran olgu, sosyal yaşamın şekillenmesinde ve Alman toplumunun Müslüman kadın ve erkek algılamasında, önemi göz ardı edilmeyecek derecede rol oynamıştır.

1962 yılı göçmenlerin ilk örgütlenmelerine sahne olmuştur. Bu tarihte Köln ve Çevresi Türk İşçileri Derneği resmi olarak kurulmuştur. Almanya'da birbiri ardına kurulan, sosyal faaliyetleri de kapsayan işçi derneklerinin yanı sıra Avrupa'da esen sosyalizm rüzgarı ilk örgütlenmelerde son derece etkili olduğu görülmektedir. Toplu olarak kılınması şartı bulunan Cuma namazını eda edebilmek için zorunlu olan mekan tedariki için atılan adımlar sonucunda dini ve milliyetçi derneklerin kurulması daha sonraki yıllara tekabül etmektedir.

Aynı yılın Mart ayında Essen ve Duisburg'daki Maden İşletmesinde Türk maden işçileri korsan grevler yaparlar ve bu grevlerin elebaşıları oldukları gerekçesiyle 26 kişi Türkiye'ye geri gönderilir. Böylece Almanya'dan yurt dışı edilen ilk Türk göçmenler olarak tarih sayfalarında yer alırlar. Yine aynı yıl içinde Türk işçilerinin sosyal ve politik sorunlarına danışmanlık hizmetini Arbeiterwohlfart [AWO] kurumu üstlenir ve bu kurumun bünyesinde Türk-Danış büroları hizmete açılır.

1963 yılında Uluslararası Bilgilendirme ve Sosyal Eylem Komitesi [CIAS] tarafından çıkartılan “Anadolu-Almanya'da yaşayan Türklerin gazetesi” aylık olarak yayına başlar. 1964 yılında da Türkler tarafından “Köln Radyosu” olarak bilinen Westdeutscher Rundfunk [WDR] radyosu, tüm Almanya'da dinlenebilen günün belli saatlerinde Türkçe yayınına 1 Kasım tarihinden itibaren başlar. Aynı yıl ve akabinde [1965] televizyondan Türkçe yayınlar yapılmaya başlanır. “Nachbarn” [Komşularımız], “Unsere Heimat-Ihre Heimat” [Sizin Ülkeniz-Bizim Ülkemiz] ve çok sonraları “Babylon” [Babil] programları haftalık ve on beş günde bir belli bir saatte yayınlanırdı.

1965 yılı, Berlin'de ilk olarak “Türkspor”un kurulması, Köln Dom kilisesinde bayram namazı kılınması, Yabancılar Yasası'nın çıkarılması gibi gelişmelere tanıklık etmiştir. İlk Türk işçi şirketi olan Türksan bundan bir yıl sonra Köln'de kurulmuştur.

Kamuoyunda Süleymancılar olarak bilinen cemaat Almanya'daki ilk çatı örgütünü Türk Federasyonu [Türkische Union] adı ile 1967 yılında kurmuştur. Bu kuruluş 1973 yılında adını İslam Kültür Merkezi ve 1980 yılında da İslam Kültür Merkezleri Federasyonu [VIKZ] olarak değiştirmiştir.

1969 yılında Akşam, Tercüman ve Hürriyet gazeteleri Almanya ve Avrupa'daki Türk işçileri için Avrupa eki çıkarmaya başlarlar ve Nisan 1971'de Tercüman, 1972'den itibaren de Hürriyet gazetesi Frankfurt'ta kurdukları kendi matbaalarında basılmaya başlanır.

Bugün hemen bütün şehirlerde oluşturulan “Yabancılar Meclisi” adındaki danışma kurullarının temeli 1971 yılında Baden Eyaleti'ne bağlı Wiesloch kasabasında “Yabancı İşçiler Temsilciliği” adıyla atılır. Öte yandan aynı yılın 21 Temmuz günü 500.000'inci işçi resmi törenle karşılanır.

1973 yılı, Almanya ve Türkiyeli göçmenler için bir dönüm noktasıdır. Federal Hükümet, Almanya'ya işçi gönderen tarafların hepsini kapsayacak şekilde işgücü alımını 23 Kasımda durdurur. 1985'li yıllarda seslendirilen “artık burada kalıcıyız” tezi, aslında Federal Hükümetin söz konusu durdurma kararıyla birlikte fiilen başlamıştır. İleriki yıllarda aile birleşiminin zora girebileceği kanaatı ve bunun tartşılmaya başlanması, aile fertlerinin Türkiye'de bulunan eş ve çocukları biran evvel yanlarına [Almanya'ya] getirilmesi sürecini hızlandırmıştır.

Bugün kısa adı IGMG olarak bilinen İslam Toplumu Milli Görüş, 1975 yılında Avrupa Milli Görüş Teşkilatı [AMGT] adıyla kurulur. 1976'da Avrupa Türkiyeli Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu [TDF], 1976'da Almanya Türkiyeli İşçiler Federasyonu [ATİF], 1977'de Türkiye Halkçı Devrimci Federasyonu [HDF] kurulur ve TDF ile ATİF birleşerek Federal Almanya İşçi Dernekleri Federasyonu [FİDEF] ismini alırlar. Her ne kadar TDF, ATİF ve sonra FİDEF işçi derneği ismiyle anılıyor ise de işçi meselelerinden çok komünist ideolojinin militanlığını üstlenmişlerdir.

Milliyetçi Hareket Partisi [MHP]'nin Almanya kolu 1978 yılında Türk Federasyonu [Avrupa Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu] adıyla kurulur. Aralık 1979 yılında, aralarında Alman parlamenterlerin de bulunduğu Hür Türk kısa adıyla Hürriyetçi Türk-Alman Dostluk Cemiyeti'nin kuruluşu ilan edilir. Türk devletinin Almanya'daki dine olan ilgiyi konsoloslukları aracılığı ile kontrol altına almasının zor olduğunu anlamasının sonucunda, Ocak 1982 yılında Diyanet İşleri Türk İslam Birliği [DİTİB]' adında bir kurum kur[dur]ulur. 1987 yılında, Türk Federasyonu'ndan ayrılan bir grup Avrupa Türk-İslam Birliği [ATİB]'ni kurdular.

12 Eylül 1980 yılında Türkiye'deki askeri darbe Almanya'daki göçmenlerin yaşamını doğrudan etkilemiştir. Darbe sonrası Türkiye'den kaçmak zorunda kalan milliyetçi ve komünist ideolojiye mensup gençlerin kavgayı buraya da sıçratmış olmaları toplumsal alanda gerginliklere zemin oluşturmuş ve farklı düşünceler arasındaki zaten varolan ayrışmayı daha da derinleştirmiştir.

8 Aralık 1981 yılında Federal ve Eyalet hükümetleri, 16 yaşından büyük çocukların Almanya'daki anne ve babasının yanına aile birleşimi çerçevesinde getirilmesini yasaklayan bir karar alırlar. Ardından 28 Kasım 1983 tarihinde Geriye Dönüşü Teşvik Yasası yürürlüğe konulur. Bu yasayla Almanya'yı bir daha geriye dönmemek kaydıyla terk edenlere sigorta primlerinin yanı sıra [bazı şartlar dahilinde]10.500 DM teşvik primi verilir. Bu yasa çerçevesinde 120 bin sigortalı 360 bin Türk vatandaşı geri dönmüştür. Bu yasa en az yabancı düşmanlığı ve ırkçılık kadar üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir özelliğe haizdir. Almanya'ya göçün tarihinde, sosyal, hukuki ve etik açısından incelenmesi gereken bir yasa niteliğindedir.

13 Nisan 1985 yılında, Türk devleti ilk defa bir konu etrafında milliyetçi ve İslami kuruluşları birlikte yürütmeyi başarır. Bulgaristan'da Türklere yapılan zulümleri kınamak üzere Türk Federasyon, Milli Görüş, Hür Türk, DİTİB ve İslam Kültür Merkezleri gibi kuruluşlar Köln'deki yürüyüşte yerlerini almışlardır. Aynı gruplar Türk devletinin istemi doğrultusunda Köln ve Lahey'de PKK karşıtı eylemde de bir araya ge[tiri]lmişdir.

Aynı yıl ve takip eden yıllarda, Almanya genelinde Türkçe yayın yapan yerel televizyon kanalları oluşmuş, kamuoyunda aylarca tartışılan Günter Wallraff'ın “Ganz unten” [En Alttakiler] kitabı yayınlanmış ve 1990 yılına gelindiğinde TRT-INT Avrupa'da günlük yayınlarına başlamıştır.

Alman hükümetinin İslam'ın resmi din olarak tanınması ve İslam dini derslerin verilmesinde muhatap bulamaması Kasım 1986'da Almanya İslam Konseyi [Islamrat der Bundesrepuplik Deutschland] ve 1994 yılında Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi [Zentralrats der Muslime in Deutschland] organizasyonlarını doğurmuştur. Her iki kuruluşa bir çok Türk çatı örgütü üyedir.

Değişik zamanlarda kurulan Alevi dernekleri 17 Ocak 1991 tarihinde Alevi Birlikleri Federasyonu adıyla çatı örgütlenmesine gitmiştir.

23 Kasım 1992 göçmenler için kara bir gündür. Bu tarihte ırkçılar tarafından Mölln'de bir ev kundaklanmış ve 3 Türk kadını hayatını kaybetmiştir. Almanya'nın bir çok şehrinde gerçekleştirilen ırkçılığa karşı “ışık” eylemlerine rağmen ırkçılar Solingen'de yeniden ortaya çıkmış ve tarihe [29 Mayıs 1993], kundaklama sonucu 5 Türkün hayatını kaybettiği kaydı düşülmüştür. Irkçılık ve yabancı düşmanlığı, Almanya'da göçmenlerin karşı karşıya bulunduğu, bütün sorunların üstünde her an bir tehlike unsuru olarak durmaktadır.

9 Kasım 1996 tarihinde, kurumsal alanda bir ilk daha yaşanır. HDR kısa adıyla İnsan Onuru ve Hakları Örgütü, insan hakları alanında hizmet vermek üzere kurulmuştur.

Kuzey Ren Vesfalya Eyaleti [NRW], 26 Kasım 1998 tarihinde yeni bir düzenleme yaparak Türkçe'yi okullarda seçmeli yabancı diller arasına almıştır.

4 Haziran 1998 Berlin Eyalet Yüksek İdare Mahkemesi'nin almış olduğu karara itiraz edilmesi üzerine, Federal İdare Mahkeme 23 Şubat 2000 tarihinde, Berlin İslam Federasyonu'nun “İslamiyet'in normal eğitim müfredatı kapsamında din dersi olarak okutmaya talip olduğu başvurusu”nu onayladı. Böylece, 20 yıl gibi uzun bir hukuk mücadelesinin ardından Berlin'deki okullarda İslam dini dersleri okutulması yasalaşmıştır.

Türkiye'den Almanya'ya göç serüveninin kronolojisi elbette burada verdiklerimizden ibaret değildir. Diğer yandan, 40 yılın önemli dönemeçlerini büyüteç altına yatırmadık. Sorunlara da temas etmedik. Baştan böyle bir amaç da gütmüş değiliz.

Almanya'da Göç Yasası aktüel olarak tartışılmaktadır. Anayasada Almanya'nın göçmen ülkesi olmadığı yazıyor. Bu yasa değiştirilir mi bilemiyoruz. Ancak bildiğimiz şu ki; Almanya'ya göç çeşitli yollarla fiilen devam etmektedir. Almanya'nın da dışarıdan gelecek genç nüfusa ivedilikle ihtiyacı bulunmaktadır.

Türk devletinin dayatması sonucu başlayan Almanya'ya göçün bugünkü rakamsal karşılığı 2 milyon 400 bin civarındadır. Bunun yaklaşık 600 bini okula gitmekte, 24 bini yüksek tahsil yapmakta ve yaklaşık 60 bini özel müteşebbistir. Alman vatandaşlığına geçenlerin sayısı 2000 yılı sonu itibarıyla 470 binin üzerindedir.

40 yıl önce işgücü transferinde ısrarcı olanların “amacı” hangi oranda gerçekleştiğinin yorumunu kendilerine bırakıyor, ancak “yabanın” bundan böyle “sılaya” dönüştüğünün altını çizmek istiyorum.


Önceki Sayfa Sayfa Başına Sonraki Sayfa
[ Ana Sayfa | E-Mail ]