logo
[ Müslüman Düşünce Tarihi | Genel Düşünce Tarihi | Bilim Tarihi | Rivayet İlimleri I | Rivayet İlimleri II ]
Besmele42
  » Ana Sayfa
  » Kitab-ı Mecid
  » Kişi Hakları
  » Tebliğler
  » Ulum ul-Hikme
  » Makale
  » Şiir
  » Linkler
  » E-Mail

Cocuklar icin okuma
Kur'an Dersleri
Çocuk Camiası
RİVAYET İLİMLERİ I


1-Rivayet İlimlerine Giriş

      A-Rivayetlerin Sahifeleşmesi

1-Sözden Yazıya [1]

2-Özgün Rivayet Kolleksiyonları [2]


      B-Külliyatlar

1-Sünni Külliyat[3]

2-Şii Külliyat[4]

3-Siyer/Megazi[5]


      C-Rivayet Senedi

1-İsnad/Cerh ve Tadil[6]

2-Sahabiler[7]

3-Tabiin/Mürsel Hadisler[8]

4-Mevzu Hadisler[9]

5-Özel Rivayetler[10]

6-Mütevatir Rivayetler (Genel Haberler)[11]

7-İcmai Sünnet (Müttefik Haberler)[12]


      D-Rivayet Metni

1-Lafzi Rivayet[13]

2-Mealen Rivayet[14]


      E-Rivayet Türleri

1-Sünnet Çeşitleri[15]

  -Örfi Sünnet
  -Teşrii Sünnet

2-Bir Sünnet Örneği: Namaz[16]

3-Hadis Çeşitleri /Bir Hadis Örneği:
  1. Gayb Haberleri[17]
  2. Rivayet Tefsiri[18]
  3. Veda Hutbesi[19]
  4. Ahlak Hadisleri[20]


      F-Yeni Açılımlar

Medya'yı Doğru Okumak[21]

Rivayet İlimlerinin Geleceği[22]




[1] Hz.Peygamber'in hadis yazımı konusunda hoşnutsuzluğunu aktaran rivayetler vardır. Bu genel eğilimden sonraları vazgeçtiğine dair nakillerden bir genellemeye gitmek doğru olmaz. O'nun vefatı sonrasında Müslümanların önde gelenleri bu yasağın sürdürücü oldular. Bu yazımın serbest bırakıldığı kanaatinin yanlışlığını kanıtlar.

Ebu Bekr ve Osman döneminde Qur'an’ı Cemetme Komisyonu’na başkanlık etmiş olan Zeyd ibnu Sabit "Rasulullah bize hiçbir sözünü yazmamamızı emretti" der. Bu söz kendisinden duyduğu bir hadisi yazmasını isteyen Emevi kralı Muaviye'ye karşı söylenmiştir.

Halife Ömer hadis yazımının en şiddetli muhaliflerindendi. Hz. Rasul'ün vefatı öncesinde vasiyet yazdırma isteği karşısında "Peygamber iyice hastadır, yanımızda Allah'ın Kitabı var, o bize yeter" dediği nakledilir. Bu sözü Ömer'den başka söyleyenler de vardır. Oysaki ölen kişinin vasiyet yazdırması Kur'an’î bir buyruktur.

Hz. Rasul yazdırma gerekçesini "size bir yazı yazdırayım da O'nun dışına çıkmayınız" şeklinde ortaya koymuştur. Hadisi sahih bulanlar Ömer'in niçin karşı çıktığını anlamaya çalışmışlardır. Peygamber'in hastalığını düşünüyor, o ızdırap altında yazdıracağı sözlerin ümmet için zorlaştırıcı, bağlayıcı hükümler taşıyacağını düşünmüş olabilir. Vahiy de olmadığı için bunların o zaman için yararlı olsa bile sonsuza dek yararlı olacağından kuşkulanabilir. Allah dinini tamamladığını söylemiştir. Yazılacakların bunlara ziyadelik getirmeyeceği açıktır. Bunun aksi olsa idi Hz. Rasul diretir ve yazdırırdı. Elçilik görevini yerine getirmeksizin ölmüş olmazdı.

Kendisinin de defaatla yasakladığı gerekçelere binaen Ömer'in de böyle davrandığı açıktı ve Rasul yazdırmaktan vazgeçti.

Ömer kendi hilafeti döneminde yazıp yazmama konusundaki tereddüdü önce kendi içinde çözdü. Bir ara yazdırmayı düşündü, sonra vazgeçti. "Allah'ın Kitabı ile birlikte başka Kitap olmaz." Urve, Ömer'in bu konuda istişare edip bir ay düşündükten sonra vardığı sonucu şöyle açıklar: "Ben hadisleri yazdırmak istiyordum. Sonra sizden önceki bir toplumu düşündüm. Onlar bir takım kitaplar yazdılar da Allah kitabını bırakıp o kitapların üzerine kapandılar. Asla Allah'ın kitabına bir şey karıştırmam"

Burada Ömer'in yazım konusundaki endişelerinin, onların Qur'an sanılmasından ayrı olarak Qur'an'ın önüne çıkarılması olduğu açıktır. Arkasından resmi buyruğunu çıkarır. "Kimin yanında hadis varsa onu silsin."

Hadis yazımına karşı çıkanların diğer bir gerekçesi de olayı olduğu gibi aktaramama endişesidir. Böylece sağlıklı bir Qur'anî ya da beşeri Hikmet’in önüne Peygamber'e mal edildiği için hikmet olmayan bir söz dikilebilecektir. Kendi naklettiği hadislerin Mervan'ın emri ile yazıya aktarıldığını duyan Zeyd ibnu Sabit'i kızdıran işte bu endişedir. Şöyle der:" Ne biliyorsunuz, belki size söylediğim şey, benim anlattığım gibi değildir."

Ömer'den nakledilen diğer bir takım sahnelerde şöyle:

Kuraza ibnu Ka'b anlatıyor: "Irak'a gitmek üzere yola çıktık. Ömer'de bizimle beraber Sarar'a kadar geldi. Orada abdest aldı, uzuvlarını ikişer ikişer yıkadı."Niçin sizinle bareber geldiğimi biliyor musunuz" dedi. "Evet, biz Allahın Elçisinin sahabileri olduğumuz için bizimle beraber geldin" dediler. "Qur'an okumalarından ötürü arı uğultusu gibi çevreye ses yayılan bir kente gidiyorsunuz. O insanları hadislerle uğraştırıp Qur'an okumaktan alıkoymayın. Qur'an’ı güzel okuyun. Allah'ın Elçisi’nden az söz anlatın. Haydi gidin, ben de sizin ortağınızım" dedi.

Bu sağlıklı endişeyi Tabiin neslinden taşıyanlar da oldu. " İsrailoğulları atalarından miras aldıkları kitaplar yüzünden şaşırdılar." sözü İbnu Şirin'indir.

Ebu Said el-Hudri naklettiği hadisleri kendileri için yazdırmasını isteyenlere: "Hayır, size yazdırmayız, biz nasıl Peygamber'den işitip öğrendi isek, siz de bizden işitin" cevabını veriyordu. Bu şekilsel bir sünnet anlayışından kaynaklanmıyor olmalı. Soruyu soran yazılma gerekçesini hadise fazlalık veya eksiklik karıştırmasından korkmaya bağlar.Ebu Said ise "Yazıp da bunları Qur'an mı yapmak istiyorsunuz" şeklinde çıkışır.

Hadis yazımının önemli muhaliflerinden diğer ikisi de İbnu Mes'ud ve İbnu Abbas'dır. Bir sayfaya yazılı hadisleri gören İbnu Mes'ud bunu siler ve herkesin de böyle yapmasını emrederdi. İşte kendi ifadeleri ile gerekçesi: "Vallahi bu sahifenin Deyri Hind'de olduğunu bilseydim oraya varırdım. İşte Kitap Ehli müşrikler gibi, Allah'ın Kitabını arkaya atarak helak olmaktan sakının."

Öğrencisi Alkame'nin kendisine getirdiği bir hadis sahifesini yıkayan İbnu Mes'ud, güzel hadisler zayi ediliyor endişesine kapılanlara 12/Yusuf 3 ayetini okuyarak şöyle der: "Bu gönüller kaplardır. Bunlara sadece Qur'an doldurun, başka bir şey koymayın."

Said ibnu Cübeyr, Ömer'in tutumunun oğluna da da yansıdığını hikaye eder. Kendisine hadis yazmanın hükmünü sorar. Aldığı cevap: "Eğer yanımda yazlı hadisler olsa idi aramız muhakkak açılmıştı." İbnu Cübeyr yine de O'ndan habersiz O'nun naklettiklerini yazmaya devam etmişti.

Kendi hadislerini yazan İbrahim en-Nehai'ye Ubeyde ibnu Cerrah:"Benden sonraya bir kitap bırakmayın" demiştir. Ubeyde ölmeden önce de son bir kez bu tür yazılan hadisleri toplatıp imha ettirmiştir. "Bazı insanların bunları yersiz kullanacaklarından korkuyorum." Nebevi Hikmeti anlama da bu gerekçe çok önemlidir.

[2] Hicri II. asrın başında hilafet makamı Ömer ibnu Abdilaziz'e geçince O Qur'an toplama komisyonu gibi bir komisyonun hadis için oluşturulması için Ebu Bekr ibnu Muhammed'e direktifler verdi. "Bak, Rasulullah'ın hadisi ve sünnetine dair bulduklarını yaz. Çünkü ben alimlerin gitmesiyle ilmin kaybolacağından korkuyorum."

Malesef bu direktif gerçekleştirilemedi. O'nun hilafet süresi buna yetmesi. Hadisin Qur'an karşısındaki mevkii bilindikten ve bu konuda uyarıcı açıklamalar düşüldükten sonra hadis yazımının yasaklanmasını gerektiren illetler bertaraf olur. Yalancıların karıştırmasından da yazım hadisleri korunmuş olurdu. Gerçek anlamda hadis derlemeleri ancak II. asrın yarılarında mümkün oldu.


Mekke'de Abdulmelik ibnu Cüreyc
Medine'de Muhammed ibnu İshak, Malik ibnu Enes
Basra'da Said ibnu Arube, Rabi ibnu Sabih, Hammad ibnu Seleme
Kufe'de Süfyan es-Sevri
Şam'da Abdurrahman el-Evzai
Yemen'de Ma'mer
Horasan'da İbnu el-Mübarek
Mısır'da Leys ibnu Sa'd

Bunlar resmi olmayan derleme çalışmalarıdır. Kimileri konularına göre kimileri de ravilerine göre kitaplar te'lif ettiler. Bu dönem eserlerinden el-Muvatta bize kadar gelebildi.

[3]III.asrın en büyük derleyicisi Muhammed el-Buhari'dir. Çok küçük yaşından itibaren hadis ezberlemeye çalıştı.16 yaşında Mübarek ve Veki'nin Kitaplarını ezberlediği söylenir. Yalnız kendi bölgesi hadisleri ile yetinmemiş, Belh, Merv, Nişabur, Rey, Bağdad, Basra, Kufe, Mekke, Medine, Mısır, Şam, Askalan, Humus'u dolaşıp hadis derlemiştir. Bu tür hadis yolculukları o dönem hadis akademisyenlerince bir gelenektir.

Derlediği hadisleri sahih olarak saptamada bir takım kriterler kullandı. Diğer derleyicilerin de kendilerine has kriterleri vardır. el-Buhari ve Müslim şu kriterlerde müttefiktirler:

Hadisin kopuksuz bir senede sahip olması, ravilerinin Müslüman, doğru, gayri müdellis, sika, hafızası güçlü, akıllı, az yanılan, inancı sağlam kişi olması.

Hadisciler el-Buhari'nin 110 kadar hadisini eleştirdiler. Bunların 32 sini Müslim'de nakleder. Yina muhaddisler el-Buhari'nin 30 ravisini zayıf görürler.

[4]Ehli Beyt geleneği daha geç tarihte müstakil derlemelerini oluşturdu.16.000 hadisi muhtevi olan Ebu Ca'fer el-Kuleyni'nin el-Kafi'si Şia'nın en büyük gelenek kitabıdır. Malik'in el-Muvatta'ı gibi yalnız hadisleri içermez.

[5]İbnu İshak, İbnu Hişam, İbnu Sa'd, el-Vakıdi, et-Taberi tedvin döneninin erken kronologları arasında sayılırlar. Siyer kitaplarında isnad şartları daha gevşek tutulmuşlardır.

[6]Ömer hadidin sıkkati için tek kişinin şehadetini yeterli görmezdi. Muğire ibnu Şu'be'nin kadını döverek çocuğun düşmesine sebeb olan kişiye Peygamber'in 1/10 diyet ile hükmettiği hadisini Muhammed ibnu Mesleme'nin de tanıklık etmesine kadar tanımamıştır.

Peygamber "Biriniz 3 kez izin ister de izin verilmezse dönsün" buyurdu diyen Ebu Musa'ya "Ya Peygamber'in böyle söylediğini kanıtlarsın, ya da sırtını acıtırım" demiştir.Ömer'i endişelendiren O'nu yanına çağırmasına rağmen Ebu Musa'nın gelmemesi idi. Niçin böyle yaptığını sorunca 3 kez içeri dirmek için izin istedim, cevap alamayınca geri döndüm, çünkü Peygamber böyle buyurdu" demesi idi. Ömer, Ebu Musa'nın bunu kendisini kurtarmak için düzdüğünü sanmış olmalı. Ebu Musa'nın hadisine Ebu Said el-Hudri tanıklık etti. [6][20] Bunun üzerine Ömer şöyle der: "Ben seni suçlamadım, Fakat Allah Elçisinden hadis nakletmek çetin bir meseledir." Bir diğer rivayete göre de: "Ben seni suçlamadım, ama insanların, Allah'ın elçisine hadis uydurmalarından korktum" der.

İlk Halife Ebu Bekir'de benzer bir kritiğe sahiptir. Ölen torunundan kendisine miras düştüğünü duyan bir nine, durumu Ebu Bekr'e iletir. Ne Allah'ın kitabında böyle bir söz vardır, ne de Rasulü'nün böyle bir uygulamasını duymuştur Halifei Rasul. Muğire, Pyegamber'in 1/6 pay verdiğini söyler. Muhammed ibnu Mesleme'nin şehadetine kadar Ebu Bekr bunu kabul etmez.

Mescid'de halkın hadislere daldığını gören Haris durumdan İmam Ali'ye yakınınca Mü'minlerin Halifesi Kur'an okumayı teşvik eden sözler söylemiştir.

Diğer insanlar gibi niçin çok hadis nakletmediğini soran oğluna Zübeyr ibnu Avvam şöyle der: "Çünkü ben O'nun "Kim benim üzerime yalan atarsa ateşten yerine hazırlansın"dediğini duydum.

Kimbilir şu hadiste çok hadis naklini önlemek için vazedilmiştir." Benden çok hadis nakletmekten sakının."

ed-Dahhak hadise rağbetin muhtemel akıbetini sezenlerden biri." Bir zaman gelecek, hadisler çoğalacak, mushaflar tozuyla kalacak. Kimse onları açıp da bakmayacak." Bu bir kehanet değil, feraset.

Hadis ravilerinin kabul ya da red konusu bu ilim dalında cerh ve tadil denilen uzmanlık dalını doğurmuştur .

Bir raviyi zayıf ya da kuvvetli görmek her kriterciye göre değişebilen bir husustur. Kimisi Harici ve Mu'tezile'den hadis almazken kimisi onların inançlarına ilişkin olmayan hadislerini almışlardır. Kimisi sarayla ilişkili kişilerden hadis almazken kimisi mahzur görmemiştir. Kimisinin ölçüsü şakacıdan hadis almayacak kadar katıdır.

Muhaddislerin cerh ve ta'dile katkıları inkar edilemez. Bu yöntemlerle dinin genel çatısı korunabilmiştir. Daha çok sened açısından yapılan ve sıhhatine hükmolunan hadisler Kur'ani Hikmet ışığında metin tenkidinden de geçirilmelidir. Hadis Ahmed Emin'in söylediği gibi Peygamber devrindeki koşullara, tarihi gerçeklere, Kur'an'ın ruhuna, Peygamber'in bilinen düşünce yapısına ve uslubuna tezat teºkil etmemelidir.

Bir çok hadiscinin kendilerinden güvenle hadis naklettiği bazı raviler diğer bir takım toplayıcılar tarafından şiddetle eleştirilmişlerdir. Örneğin İbnu Abbas'ın Afrikalı kölesi İkrime... Harici olmakla, yalancılıkla, emirlerden ödül almakla suçlanmıştır. Said ibnu Müseyyeb Mevlası Bürd'e şöyle der:" İkrime'nin İbnu Abbas üstüne yalan atması gibi sen de benim üstüme yalan atma." O İkrime'nin birçok hadisini yalanlamıştır. Kasım'ın O'nun hakkındaki şehadeti şu: "İkrime yalancıdır. Sabahleyin bir hadis söyler, akşamleyin onun tersini söyler." Ama siz et-Taberi tefsirinin ondan gelen İbnu Abbas rivayetleri ile dolu olduğunu görürsünüz. İbnu Hanbel, İshak ibnu Ravavehy, Yahya ibnu Main'in hadislerinde bir zincirdir. Müslim O'nu boykot ederken el-Buhari güven duyar.

Örneğin Muhaddislerin bütün te'villerine ve sıhhatine hükmetmelerine rağmen şu hadislerden Peygamber'i tenzih etmek evladır. Aişe r.ın deyimi ile onları yok saymakla bir şey yitirmeyiz.

"Bundan 100 yıl sonra, arzda nefes alan bir can kalmayacaktır."

"Kim her sabah 7 acve hurması yerse, o gün ta geceye kadar ona ne zehir ne de büyü etkir."

Hadis ve Sünnet materyalinin Nebevi Hikmet haline gelebilmesi için muhaddislerin kritiğine usuli tenkidin eklenmesi kaçınılmazdır. Bu selefi yöntemden ayrılma noktamızdır.

[7]Sahabelerin hepsi udul müdür?

Sünni dünya genelde cerh kriterini ilk ravilere uygulanmaz. Bu sahabe döneminde Hz.Ömer'in başını çektiği kritik yönteminden önemli bir sapmadır. 49/el-Hucurat 6 ayeti getirilen bir haberin tahkikini emreder. Nasıl olurda Rasul'den nakledilen din tekil şahadetler üzerine bina edilir. Sahabe kurmayları bu konuda hassadırlar. En büyük kriterleri de Kur'an'dır.

9/et-Tevbe 101:"Çevrenizdeki bedevi araplardan ve Medine halkından münafıklığa iyice alışmış insanlar vardır. Sen onları bilmezsin, onları biz biliriz.Onlara iki kez azab edeceğiz. Sonrada onlar büyük azaba itileceklerdir."

Ayet Peygamber'in kendisinin bile kimi münafıkları bilmediğini söyler.Yalan isnadı bir kenara bırakılsa bile herkes yanılabilir ve unutabilir.

Sahabe döneminin en eleştirilen ravisi Ebu Hureyre'dir. Hanefiler Ebu Hureyre'nin hafızasına dayanarak çok hadis nakletmesini, zamanla başkasından duyduğu sözleri Rasul'un sözlerine karıştırdığını, görmediği şeyleri anlattığını söylerler. İşte diğer sahabelerin O'nun rivayetleri hakkındaki bazı kanaatları:

a)"Cenaze taşıyan kişi abdest alsın."

Bu rivayeti duyan İbnu Abbas bunu Peygamber'i bir buyruk telakki edip O'ndan fetva istidlal etme yerine anında şu tepkiyi gösterir: " İki kuru odun taşımaktan dolayı abdest almak gerekmez."

b)"Biriniz uykudan kalkınca elini kaba sokmadan önce yıkasın. Çünkü elinin nereye değdiğini bilmez"

İbnu Abbas ve Aişe bu nakli kabul etmezler. "Kocaman kaptaki suya el daldırmadan nasıl kullanacağız" derler.

c)"Ateşin değdiği yemekten ötürü abdest alınız" İtirazcı İbnu Abbas'dır. "Yağ yeyince sıcak su içince abdest mi alacağız" demiştir. Ebu Hureyre'nin "Peygamber'den bir hadis duyduğunda örnek vererek itiraz etme" demesine rağman bugün bu örnek abdest için kabul edilmemektedir.

d)Şöyle nakleder: "Cünüb olarak sabahlayan kişinin orucu olmaz." Peygamber bunu nasıl söyleyebilir? İşte Peygamber'in iki hanımının ortak şehadeti: Hz.Aişe ve Ümmü Seleme: "Rasulullah Ramazan'da ihtilam olarak değil, ilişki kurarak cunup olur ve öyle sabaha girerdi. Daha sonra yıkanır, oruç tutardı." Bu şehadet Ebu Hureyre'ye ulaştırılınca "Onlar benden bilgilidir, ben bunu Peygamber'den değil Fadl İbnu Abbas'tan duymuştum" der.( Bak sahabe Mürseli'ne)

e)Nakledilir: "Deve ve koyunun sütünü memede bırakmayın. Kim sütlü görünsün diye sütü memede bırakılmış bir hayvan satın alır da sağarsa, serbesttir. Dilerse razı olup hayvanı kabul eder. İstemezse hayvanı geri verir, üstte de bir sa' hurma verir."

Bu hadiste problemli görünen nokta tazminat biçimi ile ilgili. Mantık, hayvanı geri vermeyi düşünen kişinin onun sütünü önceden sağmış ise bunu da hayvanla beraber vermesi gerektirir. Eğer süt kullanılmış ise onun değerini ödemelidir. Kıyasın gereği budur. "Hz.Rasul bu şekilde hükmetmiş olması gerekir" diye düşünen bir kısım fakih, fakih olmayan Ebu Hureyre naklinde kıyasa aykırı buldukları bu gerekçeye binaen bu hadisle istidlal etmediler.

Hicri 41 de Muğire ibnu Şube Kufe'de vali tayin edildi. Emir Muaviye'nin kendisine direktifleri şu: "Sana bir çok şey tavsiye etmek istiyorum ama senin sağduyuna dayanarak beni memnun edecek, otoritemi sağlamlaştıracak, halkımı düzeltecek işler yapacağına inandığım için bunlar gereksiz. Ancak bir hususa dikkat çekerim. Ali'ye sövmeyi, Osman'ı ise rahmetle anmayı ihmal etme. Ali'nin adamlarını kusurlu göster, onları dinlettirme, Osman'ın adamlarını öv onların rivayetlerini dinlemeyi tavsiye et."

et-Taberani rivayeti: "Hilafet amcamın ve babamın parçasında kalacak, ta onlar onu Mesih'e teslim edene dek."

Fatıma b. Kays adında bir kadın, "Hz.Rasul zamanında kocasının kendisini kesin talak ile boşadığını, Hz.Rasul'ün de kendisine nafaka ve konut vermediğini, kocasının evinden çıkmasını emrettiğini anlatır. İbnu Ümmi Mektum'un evinde iddetini geçirir. Çünkü o kördür" der.

Fatıma bu hadisi "boşanmış kadınlarla ilgili Rasul'ün uygulaması budur" anlamında rivayet ediyordu. Bu ise Kur'an nassının ibtali demektir. Halife Ömer duyar duymaz bu rivayeti reddetti. "Anladı mı anlamadı mı, yoksa unuttu mu bilmediğimiz bir kadının sözüne uyup da Rabbimizin Kitabını bırakmayız." ed-Darekutni'nin rivayetindeki ibare böyledir. Hadisin kimi varyantlarında "Peygamberimizin sünneti" ziyadesinin yapıldığı da görülür. Bunun ravilerin katması olduğu olayların gelişiminden hemen anlaşılır.

Hadis kritiğindeki yanlış ölçüt sahipleri başlangış devrinin bu sağlam mantığına rağmen Kitabullah'ı mehcur bırakmaya devam ettiler. İşte aynı hadisin tarih içindeki evrimi ve ve fakihlerin tepkileri..

Osman döneminin Medine Valisi Mervan ibnu Hakem, Fatıma rivayetini hüküm için mesned kabul eder. Oysa hadis Halife Ömer zamanında tartşılmış ve mehcur bırakılmıştır. Sağlıklı sahabi ölçütü elinde olmayan için Fatıma da birdir, Ömer'de. Hz. Aişe Vali'ye:" Fatıma'nın hadisini hiç hatırlamamanın sana bir zararı olmaz."der.

Hz. Aişe, Fatıma hadisinin arkaplanını bilen bir tanıktır. Bu arkaplandan bizzat hadisin ravisi olan Fatıma bile habersizdir. Hz.Rasul'ün "Nice fıkıh taşıyanlar vardır ki kendileri fakih değillerdir" buyruğunu andırır. Şöyle yorumlar Aişe: "Fatıma ıssız bir yerde idi. Orada oturması, kendisi için tehlikeli olduğundan, Rasulullah O'nun, oradan başka bir yere gitmesine izin verdi." Bu hadis bu biçimi ile fakih birinden Hz.Ömer'e ulaşsa elbette tahsis olarak kabul edilecekti.

Önce Halife Ömer dönemi sonra -Mervan döneminde hadis çevresinde oluşan bu bilgi ağına rağmen bunlardan bihaber, Fatıma hadisi nakilcilerce kuşaktan kuşağa taşınmaya devam etti. Müslim'in Talak bölümündeki nakline göre ravi Şa'bi'nin bu hadisi naklettiğini duyan Esved ibnu Yezid, oturduğu yerden bir çakıl taş alıp onun üstüne atar." Yazık, sen böyle mi söylüyorsun? Oysa Ömer "Biz Allah'ın kitabını ve Rasulunun sünnetini bırakıp da duyduğunu belleyip bellemediğini bilmediğimiz bir kadının sözüne mi uyacağız? Boşanan kadına nafaka da konut ta vardır. Allah 65/et-Talak 6 da böyle buyurdu",der. Şeriatın maksatlarına muvafık nakil kabul edilir.

Mufavva bir kadın olan Barva binti Vasık hakkında Hz.Rasul "tam mehir, miras hakkı ve iddet beklemeye" hükmeder. Bu kendisini her zaman boşama yetkisi ile evlenen kadının olayıdır. Kadın bu yetki karşılığında mehr hakkından vazgeçer. Bu karşılıklı anlaşmanın gereğidir. Ali bu gerekçe ile Ma'kıl ibnu Sinan el-Eşcai hadisini reddeder. "Topuklarına kadar işeyen bir bedevinin sözünü ne yapacağız. O kadına mehr yoktur." İbnu Mes'ud ise kendisine intikal eden böyle bir evlilik ardından ölen adamın karısına bu hadis uyarıca fetva verdi, "mehre, iddete, mirasa" hükmetti.

İbnu Ömer:"Ölen kişinin ailesinin ağlaması ile ölü azap görür"

Halk kültüründe de yaşayan bu nakil Kur'ani hikmete aykırıdır.Tüm sika ravilere rağmen makul görülemez. Aişe "Siz bana yalan söylemeyenlerden söz naklediyorsunuz, ama insanlar duyduklarında yanılabilirler der. Haklıdır. Bilinmeyen bir illetin kurbanı olunabilir. Hadisin" kafirin azabı artar" biçimini de kabul etmez. Kur'an bir günahkarın günahını diğerine yüklemez,der.

Unutkanlık bütün insanların kaçınamayacakları bir illettir. Aynı olayın tanığı olmasına rağmen iki güvebilir kişi olayı farklı hatırlayabilir. Ömer teyemmüm ayetinin yalnızca abdest ile sınırlı olduğunu hatırlıyordu. Ammar ibnu Yasir'in hatırlatmasını hatırlamadı."Ey müminlerin emiri, hatırlıyor musun, ben ve sen bir savaşta idik, ihtilam olduk. Su bulamadık. Sen namaz kılmadın ben ise yerde debeneldim, namaz kıldım. Rasul bana sadece iki kere elini yere vurman yeterdi, demişti."

[8]İsnadı kopuk hadisler bu isimle anılıyorlardıve zayıf hadis sayılıyorlardı. Hanefiler metin açısından makul buldukları mürsellere güven duydular. Sahabi mürselleri ise genellikle isnadı kopuk olarak görülmemiştir.

[9]Kendisinin anlattığı hadislere İbnu Abbas'ın pek iltifat etmediğini gören Beşir ibnu Adevi durumdan yakınır. İbnu Abbas şöyle der: "Biz vaktiyle bir adamın "qale Rasulullah" dediğini işitseydik gözlerimizi ona çevirir dikkatle dinleredik. Ama insanlar boyun eğen ve eğmeyen her deveye binmeye başlayınca artık insanlardan bizim bildiğimiz dışındaki hadisleri almadık."

Leys ibnu Sa'd naklediyor. İskenderiye'de bize Nafi'den rivayet eden bir şeyh geldi. Nafi henüz sağdı. O'ndan naklettiği iki defter dolusu hadisi Nafi'ye gönderdiğimizde sadece bir tanesini kabul etti.

Süfyan:"Cabir'den 30.000 civarında hadis dinledim. Bunlardan hiçbirisini anlatmak helal değil."

Yahya ibnu Said el-Kettan ºöyle der." Salih kişiler, en çok hadis konusunda yalan söyler. Başka hiçbir konuda hadiste söyledikleri kadar yalan söylemezler" Bu uydurmalar genellikle ibadetlere yöneltme, dünyadan kaçma, cennete imrendirme, cehennemden sakındırma gibi konularda oluyordu. Bunun böyle olduğu bilindiği halde el-Gazali'nin İhya'sında, el-Buhari'nin Edebü'l-Müfred'inde bu tür hadislerde kriterleri artırmak yerine gevşetmelerinin mantığını anlamak güçtür.

[10]Kufe'de oluşmakta olan reyci akademi sahabe kriterlerini sürdürdü.Dönemi hikaye eden kitaplarda enteresan sahneler aktarılır."Abdest imanın yarısıdır 'diyen hadisci Yahya ibnu Adem'e Ebu Hanife:" Öyle ise iki kez abdest al da imanın tamamlansın" diyerek istihza eder.

İbnu Haldun Mukaddime'sinde şunları yazar: "Müctehid imamlar hadis nakletmede farklı kanaattedirler. Ebu Hanife'nin rivayet ettiği hadislerin 17 veya bu civarda 50 ye kadar olduğu söylenir. Malik'e göre de ancak el-Muvatta'da olanlar sahihtir ve bunlarda 300 civarındadır. Müsned'de ise 50.000 hadis vardır. Herkes içtihadi bir tutum izlemiştir."

"Bazı haksız mutaassıplar, az hadis rivayet eden müçtehidlerin hadis bilmediklerini söylerler. O büyük imamlar için yanlıştır. Çünkü şeriatın kaynağı Kitap ve Sünnet'tir. Hadisi az bilenin ise araştırması, rivayetleri öğrenmesi gerekir."

"Az hadis rivayet edenler, bilmediklerinden değil, hadise bulaşan hastalıklardan az rivayet ettiler. Çoğunluğun kanısına göre cerh önde gelir. Bundan dolayı bu büyüklerin ictihadı onları bu tür hastalıklarla illetli sözleri almamaya götürmüştür."

"Ebu Hanife rivayet ve nakil şartlarında titiz davranmıştır. Kesin akıl kanıtıyla çatışan rivayetleri almamıştır. Yoksa o kasten hadisi terk etmiş değildir."

Qur'an'ın her çağdaki okuru 65/etTalak suresindeki 1.ayet şu düzenlemenin farkındadır:" Onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar." "Boşanmış kadınları ,gücünüz ölçüsünde, oturduğunuz yerin bir bölününde oturtun."

Bu, Kur'an'ın boşanmış bir kadına getirdiği konut ve nafaka hakkıdır. Bu hakkın Hz.Rasul tarafından uygulanmadığı rivayeti ile karşılaşan bir fakih okur ya Hz.Rasul'ü bundan tenzih eder ya da olayı özele hasreden bir gerekçenin olup olmadığını tetkik eder.

[11]"Benim üzerime yalan söylemeyin. Kim benim üstüme yalan söylerse ateşe girsin."

Peygamber'in söylediği sözler içerisinde en kuvvetli nakille bize gelen söz budur. es-Suyuti 100 ün üzerinde Mütevatir rivayetten bahseder. Lafzi rivayetin varlığı tartışma götürür bir konudur.

[12]Dinin rivayet dışı, yaşayan gelenek içindeki köklü ittifakını yansıtır.

[13]Hadis hiçbir zaman Kur'an seviyesine çıkartılabilecek bir şeri delil değildir. En sağlam hadisler bile aynen kitaplarda yazdığı gibi Peygamber'den duyulmuştur anlamına gelmemektedir. O manaya her raviden diğerine değişen söz kalıpları içinde aktarılabilmiştir. Süfyan es-Sevri şöyle der: "Eğer size anlattıklarımı, kalıp olarak anlatsam, bir tek hadis bile anlatamam."

[14]Hadis tercümelerinin hadisin aslını yansıtmada başarı oranı..

[15]Qur'an Rasul'e İbrahim'in milletine tabi olmasını tavsiye etmiş, O'nda güzel bir örnek bulunduğunu belirtmiştir. Hz.Rasul vahyin sukut ettiği alanlarda ya da vahyin irşad edip ayrıntılarına girmediği konularda ya da vahyin gerçekleştirmeyi amaçladığı hedeflere muvafakat noktasında toplumunun örfüne, insanların güzel gördükleri şeylere bağlı kalmıştır.

O'nun birincil görevi ise "Rabbinden kendisine vahyolunana uymaktır." Bu bakımdan Rasul' ün Qur'an'dan bağımsız bir teşri yoktur. Bütün bir yasaması ya Qur'an'ın direk bir nassına ya da O'nun külli maksatlarına dayanmaktadır.

Örfi Sünnet:

Teºri Sünnet:

[16]Hz.Rasulu Ekrem'in Namaz'ı pratize edişi üzerine aktarılan gelenekler.

[17]Hem Peygamber sonrası olayları hem de ölüm sonrası hayat ve gaybi varlıklar etrafındaki tasviri rivayetlerdir. Fiten olayları çevresinde uydurma temayülleri görülmektedir.

[18]Tefsir kitaplarında ayetlerde geçen kelimelerin açıklanması biçiminde hadisler veya emir ve yasağın uydulanması anlamında sünnet rivayetlere rastlanır. Nuzul sebebleri hakkındaki rivayetlerde bu kapsamda değerlendirilir. Hadisci İbnu Hanbel'in aslı oladığını saydığı üç şey arasında tefsiri de zikretmesi enteresandır.

[19] Bu uzun hitabenin metin ve sened açısından tahlili

[20]Hz.Rasul çağında çekirdeği toprağa ekilen ahlak öğretisinin tedvin çağında kazandığı normatif biçimi, ethik karekteri.

[21]Hadis İlimlerinde haberleri tetkik disiplininin medyaya uyarlanması denemesi

[22]Enformasyonun patlama gösterdiği bir çağda rivayet ilimlerinin kazanacağı çehre üzerine futurist yaklaşımlar.


[ Ana Sayfa | Kitab-ı Mecid | Kişi Hakları | Tebliğler | Ulum ul-Hikme ]

[ Şiir | Makale | Çocuklar İçin Sureler | Linkler | E-Mail ]